Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri geride kalmıştır. Hile ve şaibelerinin havada uçuştuğu, seçmen listelerinin güvenirliliğinin bulunmadığı, mültecilere vatandaşlık verilerek oy devşirildiği ve bütün devlet olanaklarının devreye sokulduğu bir gerçeklikte seçimler yapılmıştır. Ortadaki sonuç, müesses düzenin halk iradesi üzerinde kurduğu tasallutun yansımasından başka bir şey değildir.
Ortadaki sonuç 64 milyon seçmenin çoğunluğunu temsil etmemektedir. Erdoğan’ın seçimleri önde bitirmesi, Erdoğan’ın meşruiyet sorununu çözmeye yetmemiş, ülkenin yarısından fazlasının onayını alamadığını göstermiştir. Bu sonuç, aynı zamanda, ülkenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunların çözümü açısından da sermaye düzeninin yaşadığı sıkışmanın aşılamayacağı anlamına gelmektedir. Bu tabloyu Türkiye’nin taşıması mümkün değildir.
Bugünkü tablo, düzen muhalefetinin yetersizliğini de ortaya koymuştur. Geliştirilen “sağa karşı sağ” siyaseti, bir kez daha ülkeyi AKP’ye teslim etmiştir. Düzene ve istibdat rejimine karşı mücadelenin seçim ve sandık siyasetine sıkıştırılamayacağı bir kez daha görülmüştür. 5 yılda bir sandık başına gitmeyi vaaz eden düzen siyasetinin yolu değil örgütlü bir toplumsal mücadelenin tek yol olduğu ortaya çıkmıştır.
Emekçiler ve ülkenin ilericileri açısından en büyük tehlike, ortaya çıkan tabloya teslim olmaktır. Düzene ve istibdat rejimine milyonlar hayır demiştir. Bu “hayır”, Türkiye’yi karanlıktan çıkaracak büyük bir zemin ve potansiyeldir. Milyonların iradesi ancak ve ancak örgütlü mücadeleyle bu karanlığa er ya da geç set çekecektir.
Bilinmelidir ki, bu karanlıktan ülkenin kurtulması sadece bir süre daha gecikmiştir.
Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına gericiler, faşistler, karşı devrimciler, emperyalizm işbirlikçileri ve haramilerin saltanatı değil emekçilerin tam bağımsız laik Cumhuriyet mücadelesi damgasını vuracaktır.
Şimdi örgütlü halk mücadelesinin zamanıdır!