Gerici AKP ve faşist MHP tarafından dillendirilen Kürt sorununda yeni “çözüm süreci”, 1923 Cumhuriyeti’nin reddiyesi üzerine kurulan gerici ve emek düşmanı istibdat rejiminin hukukunu oluşturmanın ve rejimin yerleşmesinin yollarından birisi olarak karşımıza çıkmıştır.
Kürt sorununda yıllardır yaşanan şiddete, her türlü teröre ve devlet baskısına, faşist ve ırkçı uygulamalara hayır diyen, silahların bırakılmasını savunan Partimiz, Türkiye’nin bölünmesine karşı durduğu gibi ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorununun çözümünün de doğrudan Türk ve Kürt emekçilerinin sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı ortak mücadelesinin ürünü olacağını bir kez daha yineler.
Bugün yeni bir “yetmez ama evet” sürecine benzeyen bir politik iklim oluşturulmaya çalışılırken Partimiz, sürece dair görüşlerini ve uyarılarını Türk ve Kürt emekçileri başta olmak üzere ülkemizin sol, sosyalist, ilerici, Cumhuriyetçi ve yurtsever yurttaşlarıyla paylaşmak gereği duymuştur.
NORMALLEŞME VE DEMOKRATİKLEŞME BEKLENTİSİ BÜYÜK BİR ALDATMACADIR
- Yıllardır Kürt sorununda “inkâr ve imha” siyasetinin temsilcisi MHP’nin Genel Başkanı’nın yeni bir siyasal açılıma denk gelecek sözleri, öncelikle burjuva siyasetin iki yüzlü olduğunu bir kere daha gözler önüne sermiştir. Faşist partinin lideri tarafından dile getirilen sözlerin, ülkenin yeni bir demokratikleşme sürecinin eşiğinde olduğuyla uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Kürt sorununun dinci AKP ve milliyetçi MHP tarafından çözüleceği, ülkenin normalleşeceği ve demokratikleşeceği beklentisi büyük bir aldatmacadır.
İKİNCİ CUMHURİYETE ENTEGRASYON GERİCİ BİR BURJUVA ÇÖZÜMDÜR
- Bir ulusal sorun olarak Kürt sorununun asli karakteri aynı zamanda onun özünde bulunan sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. O açıdan bir sınıfsal sorun olarak Kürt sorununun, bugün kapitalizmin emek düşmanı ve 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezini bir devlet ideolojisi haline getiren istibdat rejimi tarafından çözümü mümkün değildir. Çözüm olarak sunulacak ve önümüze getirilecek olan, Kürt siyasi hareketinin istibdat rejimine belli tavizlerle birlikte tam boy entegrasyonudur. Bu gerici ve piyasacı çözüm son kertede burjuva bir çözümden başka bir şey değildir. Bir kez daha belirtmek gerekir ki, Kürt emekçilerinin “eşit yurttaşlık” talebi, aynı zamanda Türk ve Kürt emekçilerinin eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mücadelesiyle kopmaz bağlarla bağlıdır. Kürt sorununda gerçek ve onurlu çözümün adresi sosyalist Türkiye’dir.
AKP-MHP TAKTİĞİNE KARŞI UYARIYORUZ: KÜRT SORUNU, GERİCİ İSTİBDAT REJİMİNİN ANAYASA HESAPLARINA MEZE EDİLEMEZ
- Yeni anayasa gündeme getirilirken Kürt sorununda yeni bir adımın bizzat iktidar bloğu tarafından atılması manidar ve planlıdır. 1923 Cumhuriyeti’ni yıkan ve yerine yeni bir rejim inşa eden mevcut AKP-MHP ile temsil edilen iktidar blokunun yeni rejimin hukukunu oluşturma amacıyla gündeme getirdiği “yeni anayasa”, Kürt sorununda çözüm sosuyla meşrulaştırılmak istenmektedir. Kürt sorunu gerici istibdat rejiminin anayasasına meze edilemez. Yeni anayasanın, Kürt sorununda çözüm diye demokratik anayasa kılıfıyla sunulmak istenmesi tam bir aldatmaca olacaktır. Yeni anayasa, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet’in kazanımlarının ortadan kaldırılışının ve ülkemizin daha da geriye gidişinin en önemli kavşağı olarak görülmelidir. Durum böyle iken “Kürt sorununda çözüm” adı altındaki gündem, AKP-MHP blokunun taktiğidir. Başta Kürt emekçilerimiz olmak üzere bütün ilerici, cumhuriyetçi, emekçi, yurtsever ve demokrat yurttaşlarımızı bu oyuna karşı uyarırız.
ERDOĞAN’IN YENİDEN SEÇİLMESİNİN YOLUNUN AÇILMASI BÜYÜK BİR TUZAKTIR
- Biliniyor ki, yeni anayasa aracılığı ile bir yandan kurulan bu gerici rejime meşruiyet katmak diğer yandan Erdoğan’ın neredeyse padişahlığa dönüşecek cumhurbaşkanlığı süresini uzatmak amacı güdülmektedir. Geçmiş yıllarda çözüm sürecine karşılık Erdoğan’ın başkanlığı üzerine yürütülen bir pazarlığın bugün benzer bir biçimde yine karşımıza çıkması, bu ülkenin emekçi ve ilerici güçleri açısından aynı filmin farklı yapımla önümüze getirilmesidir. Bugün bu pazarlığın faturasını ülkemize öderken dün Kürt siyaseti hareketi tarafından 2010 referandumunda alınan boykot kararının maliyeti ise hem Kürt emekçileri hem de Türkiye için çok ağır olmuştur. Yine benzer bir biçimde Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanlığının önünü açacak bir yapısal düzenlemenin yolu Kürt sorununda çözüm üzerinden şekillendirilecekse, bunun ciddi bir tuzak olduğu halkımız tarafından net olarak görülmelidir.
EMPERYALİZM MERKEZE KONMADAN BİR YAKLAŞIM GELİŞTİRİLEMEZ
- Kürt sorunu, bugün salt Türkiye’nin kendi iç sorunu olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu sorun artık bugün emperyalist devletlerin masasında bir gündem olarak emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’nun tasarımı amacıyla ele alınmaktadır. Bu açıdan, Kürt sorunu ve çözümü ile ilgili, en temelde emperyalizmi merkeze koymadan bir yaklaşım geliştirilemez. ABD’nin başını çektiği emperyalist güçlerin Ortadoğu’da uzun süredir yaşama geçirmeye çalıştıkları Büyük Ortadoğu Projesi’nde yeni bir aşamaya gelindiği açıktır. İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırısı ile başlayan yeni dönem BOP’un yeni bir aşamasını teşkil etmektedir. 2003 yılında ABD tarafından işgal edilen Irak’ın parçalanmasında yol alınmış, Suriye’de rejim değişikliği hedeflenmiş ve bugün Suriye’nin parçalanması konusunda mesafe kaydedilmiş ve şimdi sıra İran’a gelmiştir. Doğrudan İran tarafından desteklenen Lübnan’da Hizbullah ve Gazze’de Hamas’ın etkisiz kılınması adına İsrail’in attığı adımların sonuçlanması için doğrudan İran’ın çevrelenmesi ve alanının daraltılması hedeflenmektedir. Irak ve Suriye’de emperyalizm güdümlü Kürt devletleşmesinin adımlarının örülmek istenmesi; Kürt siyasi güçlerinin özellikle Suriye’nin kuzeyinde bizzat emperyalizm eliyle silahlandırılması ve Irak ve Suriye arasında İran’a karşı “tampon” bölgenin silahlı gücü haline getirilmek istenmesi, Kürt sorununu ve Kürt siyasi hareketini emperyalizmin BOP hedeflerinden bağımsız ele almayı imkansızlaştırmaktadır. Dün Yugoslavya’yı parçalayıp küçük devletlere bölen emperyalizmin bugün Irak ve Suriye’yi parçalama siyasetine, “Osmanlı” hayalleri üzerinden hamilik planı yapılması ise işin bir başka çelişik tarafıdır.
BOP’UN EŞBAŞKANLIĞINI YÜRÜTENLERDEN TÜRKİYELİ ÇÖZÜM BEKLENEMEZ
- Kuzey Irak’ta doğrudan emperyalizmin himayesinde varlık gösteren Barzani rejimine benzer bir otonom bölge Suriye’nin kuzeyinde adım adım oluşturulmaktadır. Bununla birlikte, emperyalist BOP’un eşbaşkanlığını üstlenerek, Suriye’nin yıkımına ortak olanların en başta İsrail’in çıkarlarına hizmet ettikleri asla unutulmamalıdır. Diğer yandan, AKP iktidarının cihatçı çeteler üzerinden Suriye’de etkin rol oynama hesapları tutmamış, ABD adım adım Kürt siyasi hareketi ile ittifakı kendi lehine kurarken AKP’nin dış politikasının maliyeti -göçmenler başta olmak üzere- ülkemize büyük olmuştur. Dış politikada tamamen emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden AKP’nin bugün emperyalizme karşı Abdullah Öcalan üzerinden “Türkiyeli” bir çözüm gündeme getirme olasılığı “kabul edilse” bile bunun yaşama geçme olasılığı objektif olarak çok zayıftır.
- Doğrudan Öcalan’ın Meclis’te konuşması üzerine MHP tarafından yapılan çağrının nedenlerinin anlaşılması, bugünkü siyasal gelişmelerin çözümlenmesi açısından önemli bir zemin sunacaktır. Emperyalist oyunlara karşı “Türkiye’nin oyunu bozması” şeklinde sunulmak istenen tez, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin dünden bugüne kadar dış siyasette izlediği siyasetle taban tabana çelişmektedir. ABD-İsrail ekseninin Ortadoğu’da hayata geçirmeyi planladığı yeni bir tasarım hamlesi doğrultusunda, söz konusu eksen ile AKP-MHP blokunun ve geleneksel NATO’cu devlet çizgisinin ortaklaştığı bir projenin gündeme gelmesi daha güçlü bir olasılıktır. Ya da en azından emperyalizmin bölgesel hedefleri karşısında alanı daralan Türkiye’nin elindeki kozu kullanma kararından başka bir şey değildir. Her koşulda çıkılan noktanın ise emperyalizmin Ortadoğu’ya dönük -başta İsrail’in güvenliği dahil olmak üzere- İran’ı da kapsayan müdahaleleri çerçevesinde NATO’yla uyumlu bir oyun kurma arayışına denk düştüğü açıktır.
EVREN-ÖZAL-ERDOĞAN-BAHÇELİ ÇİZGİSİ ÜLKEMİZİN EN AMERİKANCI ÇİZGİSİDİR
- Bu durum ne Kürt sorununda gerçek çözümü ne de emperyalist niyetlerden bağımsızlaşan bir dış ve iç siyaset çizgisini gösterir. Çünkü Türkiye emperyalizme ekonomik, siyasi ve askeri olarak bağımlı bir ülkedir. Bugün ülkemizdeki siyasal gelişmeler, emperyalizme bağımlılığın belirlediği bir çerçeve ile sınırlı ve aynı zamanda başta ekonomik ve askeri faktörler tarafından belirlenen bir doğrultuya sahiptir. Hal böyle iken, ABD’nin başını çektiği ve vekil güç olarak İsrail’in devrede olduğu aynı zamanda İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere emperyalist büyük güçlerin Ortadoğu emellerine karşı anti-emperyalist bir duruş ne bugünkü iktidardan ne de geleneksel sermaye devletinden beklenebilir. Evren-Özal-Erdoğan-Bahçeli çizgisinin ülkemizin en Amerikancı çizgisi olduğu açıktır.
EMPERYALİZM İŞBİRLİKÇİLERİNİN İÇ CEPHE SÖYLEMİNE KANMAYIN
- Bilindiği üzere Erdoğan ve Bahçeli “iç cephenin güçlendirilmesi” denilen bir kavramı gündeme getirmektedirler. Bu bağlamda “milli birlik ve beraberliğin” sağlanması, Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar ve hatta daha ileri gidilerek “İsrail’in Türkiye’ye saldırma” olasılığı üzerinden tarif edilirken“Kürt sorununda çözüm” başlığı da bu çerçevede ele alınmaktadır. Normal koşullar altında iç cephenin emperyalizme karşı mücadelenin bir değişkeni olması beklenir. Ancak verili tabloda emperyalizmin Ortadoğu’da atacağı adımlara göre pozisyon alarak rol kapmaya çalışan, İsrail’e karşı özde değil sözde bir karşı duruş içerisinde olan, Suriye ve Irak’taki parçalanma senaryoları içerisinden Kürt sorununa “çözüm süreci” tarif etme arayışında olan bu iktidarın iç cephe söyleminin geçmişte ortaya atılan beka söyleminin bir türevi olduğu açıktır. Bu noktada kendi yanlış politikaları nedeniyle yarattıkları sorunlar üzerinden canavarlar yaratıp bunun üzerinden korku siyasetinin arkasına dizilme beklentisi beyhudedir. Amaç Cumhur İttifakı’nın ve NATO’cu sermaye devletinin çevresinde bir cephe örülmesi, emperyalist yayılmacılık siyasetine entegrasyon ve somut bir çıktı olarak yeni anayasanın hayata geçirilmesi olarak değerlendirilebilir.
- Bu değerlendirmeler ile birlikte, faşist parti MHP’nin lideri tarafından Abdullah Öcalan’ın Meclis’te çağrı yapmasına dönük yaptığı konuşma ve arka planda bir dizi gelişmenin yaşandığını gösteren olgular dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede yaşanacak gelişmeler önümüzdeki süreçte Türkiye’de siyasetin gündemini belirleyecektir. Elbette, Kürt sorununun silahlı mücadele ve çatışma ekseni dışında siyaset alanında ve Meclis çatısı altında gündeme alınması ve bunlarla birlikte “barışın sağlanması” denilen olgular objektif olarak karşısında durulacak konular olamaz. Ancak yapılan hesaplar ve güncel olarak ortaya çıkan tablo meselenin bu kadar basit ve sermaye devletinin niyetinin bu kadar saf olmadığını göstermektedir.
“AMERİKAN BARIŞI” ÇERÇEVESİNDE HAMİLİK ARAYIŞI, ORTADOĞU’DA YENİ ÇATIŞMALARI GÜNDEME GETİRECEKTİR
- Sermaye devleti ve gerici faşist Cumhur İttifakı’nın Ortadoğu’da ABD ve İsrail’le iş birliği ve olası bir “Amerikan barışı” çerçevesinde Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt devletleşmesine hamilik arayışı bulunmaktadır. Bir yandan NATO’cu ve Amerikancı AKP-MHP iktidarı, diğer yandan doğrudan ABD tarafından silahlandırılan Suriye’de YPG olgusu, ortak zeminin emperyalizm olduğunu göstermektedir. Kürt siyasi hareketi ise başta Suriye olmak üzere ABD ile olan iş birliğinin devamlılığı üzerinden bölgede çıkış aramaktadır. Türkiye’de gündeme gelecek olan “çözüm süreci”nin bu denklemden bağımsız ele alınması mümkün değildir. Kürt siyasi hareketi açısından savaş, devlet açısından ise terörle mücadele olarak tarif edilen süreçlerin arka planında Ortadoğu coğrafyasının yeniden şekillendirilmesi olduğu asla unutulmamalıdır. Bu bağlamda burjuva iktidarı içeride barış, dışarıda terörle mücadele propagandası üzerinden konsolidasyon ararken, Kürt siyasi hareketinin ülke içerisinde ortaya koyacağı olası terör eylemleri iktidarın ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlam taşımayacaktır. Tüm bunların bileşkesinde yer alması olasılık dahilinde olan bir “Amerikan barışı” yeni çatışmaları ve savaşları da gündeme getirebilecektir.
- PKK’nin üstlendiği ve Ankara’da TUSAŞ’a dönük yapılan saldırının böylesi bir dönemde yapılması tesadüf değildir. Öncelikle sivilleri hedef alan böylesi bir terör saldırısının devrimci siyaset tarafından kesin olarak reddedilmesi ve lanetlenmesi gerektiği açık bir şekilde ifade edilmelidir. Diğer taraftan, saldırının, şu ana kadar ifade ettiğimiz tüm başlıkların bileşke noktasında yer alması nedeniyle, TSK’nin Suriye’ye dönük operasyonlarına yanıt için yapıldığının ifade edilmesi bir gerekçe olarak görülemez. TUSAŞ saldırısının süreci şekillendiren bir boyutu olduğu kadar konu ile ilgili çeşitli pazarlıkların bir yüzü olarak yapılmış olması da olasılık dahilindedir. Ancak bunlarla birlikte, TUSAŞ saldırısı olası “müzakere sürecini” bozan değil konsolide eden bir yan taşıyacaktır.
HELALLEŞMEDEN NORMALLEŞMEYE, NORMALLEŞMEDEN İKİNCİ CUMHURİYETİN RESTORASYONUNA
- Düzen muhalefetinin ana aktörü CHP’nin bu sürecin kolaylaştırıcısı olacağı yönünde güçlü sinyaller mevcuttur. Özgür Özel’in Devlet Bahçeli’nin konuşmasından bir, Ömer Öcalan’ın İmralı ziyaretinden üç gün önce Selahattin Demirtaş ile görüşmesi; bundan bir ay önce TÜSİAD’ın DEM Parti’ye ziyaretlerinden bir yenisini gerçekleştirmesi bu sinyallerden sayılabilir. Düzenin restorasyonu ve yeni anayasa tartışmaları bağlamında CHP’nin AKP ve MHP ile birlikte özel bir misyona sarılması, helalleşme ve normalleşme hattının devamı olarak anlam kazanacaktır. CHP’nin genel misyonu restorasyon sürecinin gerekleri olmakla birlikte bunun önemli bir pratik çıktısı Kürt siyasi hareketinin sisteme tam boy entegrasyonu olarak değerlendirilmelidir. Bu noktadaki bir diğer siyasi odak ise liberallerdir. Özellikle 2014 yılı itibariyle Kürt siyasi hareketi ile açık ittifak kurarak siyasi cephesini şekillendiren liberaller ise Bahçeli’nin çıkışına hızlı bir şekilde yeşil ışık yakmıştır. Yetmez Ama Evetçi Cengiz Çandar’ın Meclis kürsüsünden yaptığı “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı durumun özeti olarak görülmelidir.
- Komünistler açısından bir tarafında NATO’cu sermaye devletinin diğer tarafında emperyalist ABD iş birliği aracılığı ile statü ya da devletleşme arayışı olan Kürt siyasi hareketinin karşı karşıya gelişinin Türk ve Kürt emekçilerinin lehine bir kazanımla sonuçlanması mümkün değildir. Bu zeminde gerçekleşen, Suriye ve Irak’ın parçalanma senaryoları üzerinden hesaplar yapılan, terör saldırıları ile burjuva iktidarın yalanları ve gizli saklı planları arasında salınan bu sürecin çözümle sonuçlanma şansı bulunmamaktadır. Bu durum biz komünistlerin toplumsal alanda Türkler ve Kürtler arasında barışçıl bir ortam sağlanmasına karşı olduğumuz anlamına asla gelmemelidir. Gerçek barış içinse sosyalizm şarttır.
KÜRTLERİN KURTULUŞU TÜRKİYE DEVRİMİNDEDİR
- Partimiz Türkiye Komünist Hareketi başta Kürtler olmak üzere ülkemizin tüm emekçilerine şu noktaları bir kere daha hatırlatmayı görev bilmektedir:
- Gerici faşist AKP-MHP iktidarının çözüm süreci için yaptığı çağrının niyeti ve siyaseten karşılığı sorgulanmalı, düzenin bu başlık üzerinden yaptığı hesaplar görülmelidir.
- Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar ve gizli anlaşmalar ile yürütülen süreçlerin emekçilere geçmişte bir faydası olmamıştır, gelecekte de olmayacaktır. Bütün süreç, şeffaf bir biçimde ülke kamuoyuna açık olarak yürütülmelidir.
- Kürt sorununun çözümünün istibdat rejiminin yeni anayasasına bağlanması büyük bir kandırmaca ve rejimin kendini aklama operasyonudur.
- NATO’cu sermaye devleti ve gerici faşist iktidar Ortadoğu’da çıkışı Suriye’nin parçalanmasında ve Suriye’nin kuzeyinde kurulacak olası Kürt devletine hamilikte aramaktadır. Barış süreci adı altında “Amerikan barışı”nın parçası olmaktan emekçilere fayda gelmez.
- Kürt siyasi hareketinin bölgedeki silahlı mücadele pratiği artık önemli oranda emperyalizm ile iş birliğinin bir değişkeni haline gelmiştir. Suriye’deki durum bunun temel bir örneğidir. Diğer taraftan Türkiye içerisinde sivilleri dahi gözetmeden yapılan terör eylemleri her anlamda sermaye devletinin ve gerici faşist iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir.
- Kürt sorunu gericilerin, faşistlerin, her türden milliyetçiliğin, emperyalistlerin ve liberallerin oyuncağı değildir, olamaz.
- Bölgede Kürt sorununu da içeren her türden gerici ittifak, emperyalizmin bölgeye dönük atacağı adımlardan bağımsız ele alınamaz. Bölgede İsrail-ABD merkezli tüm projeler emekçi halkın düşmanı, daha büyük savaşların habercisidir.
- Kürt sorununun çözümü tam da emekçilerin, ilericilerin ve devrimcilerin tarihsel davasıdır. Kürt sorununda çözüm, Türkiye’de emekçi halkın kaderinden, Türkiye ve bölgedeki ilerici, devrimci ve anti-emperyalist mücadeleden ayrı ele alınamaz.
- Kürt sorunu merkezli gelişen süreçlerde emperyalizmi ve istibdat rejiminin genel karakterini merkeze koymayan ve karşısına almayan devrimci bir siyaset geliştirilemez.
- Başta Türkler ve Kürtler olmak üzere tüm emekçilerin ortak iradesinin şekilleneceği sosyalist Türkiye temel hedeftir. Gericiliğin, emperyalizme bağımlılığın ve piyasacılığın egemen olduğu bir düzende demokrasi, insan hakları, adalet, hukukun üstünlüğü, siyasal özgürlükler, insanca yaşam mümkün olmadığı gibi Kürt siyasetinin “Kürt sorununda çözüm” adıyla piyasacı, gerici ve emek düşmanı bir rejime “yeni anayasa” aracılığı ile entegrasyonu, AKP eliyle kurulan istibdat rejiminin yerleşmesine hizmet edecektir.
- Emekçilerin kurtuluşuna doğrudan bağlı olan Kürt sorununun çözümü sosyalizmdedir. Sosyalizm bir hayal ya da uzak bir hedef değil Türk ve Kürt emekçilerinin eşit, özgür, kardeşçe yaşayacağı yeni Türkiye projesidir. Bu proje, yeni bir Cumhuriyet projesi olarak sadece Türkiye’nin değil, bütün Ortadoğu halklarının da devrimi olacaktır.
TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ
MERKEZ KOMİTESİ
1 KASIM 2024