0541 515 1920 | iletisim@tkh.org.tr

Neden “Türkiye Komünist Hareketi”?
Neden “Türkiye Komünist Hareketi”?
Kurtuluş Kılçer Partimiz Türkiye Komünist Hareketi’nin kuruluşuyla birlikte en fazla merak uyandıran konuların başında parti ismimiz geliyor. “Parti” yerine “Hareket” kavramını kullanmamızın nedeni konusunda açıklayıcı bir yazıyı üye ve dostlarımızla paylaşmak istedik. Öncelikle, Türkiye sosyalist hareketinin geçmiş dönem tartışma başlıklarından biri olan ve temel mücadele yöntemini belirleyen örgüt-hareket ilişkisi ya da önceliği üzerinden bir değerlendirmeyi paylaşmak ve tutumumuzu bir kez daha ifade etmek gerekir. Partili geleneği temsil eden ve örgütlü siyaseti başa yazan bir siyasi çizgi olarak “hareket”i merkeze koyan ya da öncelik veren bir yaklaşım içinde olmadığımız herkes tarafından bilinmelidir. Bu konuda çıkış noktamız ve teorik önsel yaklaşımımız parti, başka ve daha öz ifadesiyle, örgüttür. Bu açıdan “hareket içinde partinin kuruluşu” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımı doğru bulmadığımızı, tersine, ilkesel olarak, örgütsel zemine basan güçlü bir siyasal hareket örülebileceğini kabul ediyoruz. Örgüt ve hareket arasında kurulacak denklemde, Leninist parti anlayışının bir gereği olarak öncülük teorisi, teorik - ideolojik ilkemiz olarak en başa yazılmıştır. Bunun somutluğu ise öncü örgütün varlığı ile doğrudan ilgilidir. Öncü örgütün toplumsal alanda yaratacağı hareketlerle ilişkisi veya kendiliğinden hareketlere öncülük ederek bir parti normu kazanması değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Dolayısıyla, örgüt ile parti arasındaki temel farkın, toplumsal ve siyasal alandaki etki olduğu tespit edilmelidir. Öncelikle öncü örgütün kurulması, bu öncü örgütün çevresine, yarattığı halkalarla; kriz koşullarında toplumsal hareketlenmelerin ortaya çıktığı dönemlerde ise bu hareketlere öncülüğünün somutlanması tartışmanın genel çerçevesidir. Partimiz TKH, bu açıdan ortodoks bir Leninist parti olarak kendini tanımlamaktadır. Kaldı ki, Türkiye Komünist Partisi’nin devamı-mirasçısı kimliğiyle ve TKP isminin yeniden kazanılması hedefiyle yola çıkan partimiz TKH, geleneksel sol bir hatta işçi sınıfının partisi haline gelmek için mücadele yürütecektir. Partimiz, bu mücadelenin kazanılmasının tek yolunun öncülük olduğu bilinciyle siyasi mücadelesini sürdürecektir. Bu mücadelenin, yani öncülüğün somutlandığı yerin örgütsel zemin, aracının ise örgüt olduğu bilinmelidir. Her hareket kendi örgütsel ayakları üzerine basarak doğrulur. Türkiye’de toplumsallaşmış bir sosyalist hareket yaratılacaksa, bu hareketin basacağı ayak öncü örgütten başkası değildir. Partimiz TKH’nin, “Parti” yerine “Hareket” ismini tercih etmesinin ise yukarıdaki örgüt teorisi dışında başka anlam ve zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu yüzden parti isminde geçen hareket kavramı üzerinden temel Leninist yaklaşımımız dışında başka bir bakış açısına ve niyete sahip olmadığımızı yineliyoruz. Öncelikle, parti ismi tartışmalarında gözettiğimiz ve önemli bulduğumuz “komünist” ibaresini tercih etme nedenimizin açılması gerekiyor. Bunlardan ilki, tarihsel anlamıdır; 150 yıllık işçi sınıfı ve sosyalist mücadelenin tarihsel başarı ve kazanımlarıyla bağlantılı olarak, 1917 Ekim Sosyalist Devrimi sonrasında işçi sınıfı partilerinde gerçekleşen dönüşüm ve kopuşla ilgilidir. Farklı ülkelerde ‘Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’ ismini kullanan birçok partiden, sosyalist hareketin, ya da başka bir deyişle Marksist hareketin, yol ayrımları sonucunda reformist hareketler daha çok “sosyal-demokrat” ya da “sosyalist” ismini alırken, devrimci çizgiler ise “komünist” ismiyle yollarına devam etmiştir. Bu tarihsel ayrışmanın dünya komünist hareketinin şekillenmesinde önemli bir dönemeç olduğu unutulmamalıdır. Bu açıdan parti ismi tartışılırken bu tarihsel mirasın taşıyıcılığını sürdürmek amacıyla komünist adının mutlaka ismimizde var olması gerektiğini düşündük. İkinci nokta ise ülkemizle ilgilidir. Yıllardır “komünist” isminin düzen tarafından gayrimeşru ilan edilmesine, komünist ismiyle parti kurulmasının yasaklanmasına karşı mücadele ettik. 2001 yılında TKP isminin alınmasıyla birlikte bu yasak fiili olarak delinmiş, “komünist” isminin kullanılmasıyla büyük bir kazanım elde edilmiştir. Bu kazanımdan geriye düşmek, böyle bir adım atmak tarihsel olarak büyük bir hata olacaktı. Komünist ismiyle siyasi mücadele yürütmek, popülist ve pragmatist yöntemlere icabet etmemek ve devrimci mücadeleyi hakkıyla yürütmek tercihine denk düşmektedir. Kazandığımız mücadelede bir kez daha geri adım atmak tarihsel olarak kayıp anlamına gelecekti. Komünistler, kendi kimliklerini saklamadan bu topraklarda mücadele etmelidir ve edeceklerdir. Yukarıdaki “komünist” adına yüklediğimiz anlamla birlikte parti isminde “hareket” kavramını kullanmamıza neden olan bir kaç noktanın altını şimdi çizmeye çalışalım. Partimiz TKH, komünist isminden geri düşmemekle birlikte bir başka amaç doğrultusunda daha kurulmuştur. Bu da, TKP’nin siyasal bir hareket ve örgütsel varlık olarak yeniden toplumun karşısına çıkma ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç elbette tek başına isimden kaynaklanmıyor. Esas olarak üzerinde durulması gereken konu, TKP’nin siyasal ve ideolojik hattının, Türkiye’de sosyalizmin temsiliyetine sahip olmasının nesnelliği ile ilgilidir. TKP’nin, ayrışma süreciyle birlikte, farklı siyasi iradeler tarafından temsili iddiası, TKP’yi siyasi mücadelenin gerisine düşürmüş, bu geriye çekilme, toplumsal anlamda sosyalizmin de geriye çekilmesi anlamına gelmiştir. TKP’nin bölünmesiyle birlikte ortaya çıkan bu siyasi boşlukta, sosyalist-devrimci siyaset yerine, reformizm ve liberalizm tarafından belirlenen ya da bunlardan etkilenen siyaset tarzı egemen hale gelmiştir. Bu, biz komünistler açısından kabul edilebilir bir durum olamaz. Bu yaklaşımımız, salt öznel perspektifimiz bağlamında değil, ülkemizin sermaye diktatörlüğünden kurtuluşunun biricik yolunun sosyalist iktidardan geçtiği ve bu iktidarın öznesinin, yani sosyalist bir siyasi öznenin var olması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu bu mücadelenin, bugün Türkiye’de bizler açısından en önemli karşılığı ise TKP ve onun siyasal hattıdır. Partimiz TKH, işte bu misyonla kuruluşunu gerçekleştiriyor. Bu misyon, bir kez daha tekrar edersek, TKP’yi ve onun çizgisini yeniden ayağa kaldırma misyonundan başka bir şey değildir. Tam da bununla bağlantılı, ancak bundan daha geniş bir çerçevede ele alınması gereken bir nokta daha bulunuyor. O da, Haziran Direnişi sonrası Türkiye sosyalist hareketinin yeniden kuruluşu sorunudur. Bu sorunun bir parçası olarak TKP’nin yeri ve misyonu yukarıda tarif edilmişti. Ancak, 2014’te TKP’nin ayrışma süreciyle birlikte Türkiye’deki toplumsal ve siyasal hareketlerin farklı bir süreci önlerine koyma zorunluluğu, sosyalist hareketin yeni bir inşa sorununa işaret ediyor. Bu zorunluluğun en önemli nesnel tarafı ise sermaye düzenindeki değişimle ilgilidir. 1923 yılında kurulan Cumhuriyet rejiminin yıkılıp, AKP ile birlikte yeni bir rejimin yaşama geçirilmeye çalışıldığı bir kesitteyiz. Düzenin yeni rejimi kurup kuramadığı ya da yerleşip yerleşemediği tartışmaları ayrıca yapılmak kaydıyla, burada önemli sayılması gereken nokta artık “Birinci Cumhuriyet”e dönüşün mümkün olmadığı, bu dönemin geride kaldığıdır. Böylesi bir tabloda, sosyalist hareket kendi koordinatlarını ve yeni hedeflerini, yapısıyla birlikte, bir kez daha değerlendirmek durumundadır. Bu değerlendirme kolay olmayıp, tersine, sancılı süreçlerle birlikte yürür. Her toplumsal ve siyasal dönüşümün getirmiş olduğu bir dizi sorun, tarihte onlarca örneğini gördüğümüz gibi, sağa kaymış bir dizi sosyalist hareketi doğurmuştur. Bu açıdan, sosyalist siyasi saflarda reformizme, revizyonizme ya da sağa kayma, bu tür nesnel değişimler aranmalıdır. Ülkemizde de benzer bir süreçten geçtiğimiz bilinmelidir. Bu süreçlerden sağlıklı bir şekilde çıkmanın iki yolu bulunuyor. Birincisi, tarihsel birikime yaslanmak, ikincisi ise yeni dönemin ihtiyaçlarını görebilmektir. Tarihsel birikime yaslanmaktan ibaret bir yaklaşım tutuculuğa, sadece yeni dönemin ihtiyaçlarını veri alarak geçmişi silmek ise “sağa kayma”ya götürür. Temel ve bilimsel arayışımız, ikisinin senteziyle yeni bir evreye geçiş olmak durumundadır. Bütün bunlarla birlikte, eski rejimin geride bırakıldığı ve yeni bir rejimin oturtulmaya çalışıldığı geçiş döneminde, sosyalist hareketin de yeni koordinat noktalarını, düzenin yeni kriz dinamiklerini ve toplumsal dönüşümleri iyi analiz etmesi, bunların üzerine yeni bir kuruluşu hayata geçirmesi gerekmektedir. Tam da bu nedenle, bugün Türkiye sosyalist hareketinin önünde yeni bir kuruluş süreci durmaktadır. TKH, bu yaklaşımla, sosyalizmi bu topraklarda, tarihsel birikimi ve gelecek hedefleri üzerinden var edecek, yeni bir dönemin partisini yaratmak üzerine kurulmaktadır. Partimiz, tarihsel birikim üzerinden, sonuna kadar “gelenekçi”, “Yeni Türkiye’de” ise sosyalizmi toplumsal bir seçenek haline getirecek büyük bir hedefle yola çıkıyor. Gerek Türkiye sermaye diktatörlüğünün geçirmiş olduğu dönüşüm, gerekse Türkiye’de sosyalizmin geriye çekilmiş olduğu gerçeği, sosyalist hareketin yeniden kuruluşunu zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk ise asla boş bir sayfaya yazılmayacaktır. 1920’den bugüne, tarihsel mirasımız ve Gelenek-STP-SİP-TKP hattının deneyimi ve kadroları üzerine inşa edilecek bir “yeniden kuruluş” tarif ediyoruz. Bu yeniden kuruluşun çerçevesi, örgüt, siyaset, toplumsal örgütlenme ayakları, toplumsal dinamiklere öncülük ve örgütlenme modelleri ile bütünlüklü bir şekilde TKP ismiyle çizilmelidir ve çizilmektedir. Bu çerçevenin ayağını bastığı zemin ise Leninist bir parti modeli, sosyalist devrimci bir siyasal hat ve sosyalizm programıdır. Yani, “Güçlü Örgüt, Büyük Parti, Sosyalist Cumhuriyet”tir. Son olarak, gerek TKP’nin yeniden ayağa kaldırılması, gerekse sosyalizmin yeniden inşa hedefi, bütün komünistlere bir çağrı anlamı da taşımaktadır. Parti yerine hareket adlandırmasının, tamamlanmış değil tamamlanacak bir süreç olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bütün bunlarla birlikte, asli olan ise bambaşkadır; parti dendiğinde anladığımız, kavramın kendisiyle ilgilidir. Burjuva yasallığı değil, bizzat sınıf mücadelesi bağlamında bir parti kavramından bahsediyorsak eğer, parti, komünist kelimesinin arkasına gelecek alelade bir kavram olamaz. Parti, örgüt artı hareket denkleminin bütününü ifade etmelidir. Öncü örgütün, toplumsal dinamiklerle buluşmuş, toplumsal hareketlere öncülük edecek bir noktaya ulaşmış ve her şeyden önce sınıfla buluşmuş bir karakteri ve niteliği temsil etmesi gerekmektedir. Partimiz TKH’nin en önemli iddiası da budur. Eğer bu ülkede TKP yeniden ayağa kalkacaksa, partimiz, işçi sınıfını sadece ideolojik ve siyasi olarak değil aynı zamanda fiili olarak da temsil eden bir güce kavuşmalıdır. Partimiz TKH, bu misyonla yola çıkıyor. Emekçilerin, gençlerin, kadınların, aydınların, Kürt yoksullarının umudu olacak bir sınıf partisi haline gelmek için yola çıkıyor. Büyük bir “partileşme” süreci, yani H harfi yerine P harfini koymak için mücadele yürüteceğiz. Meselemiz, basit bir harf değişikliği değildir. Bu bilinç ve kararlılıkla, gerçek anlamda bir sınıf partisi haline gelmek için, partimiz kendi yolunu açacaktır. Kazanmak için yola çıkıyoruz.
WhatsApp